Turan-4-İm. Mehmetgil

 

Turan-4-İmamın Mehmetgil

Köyümüzde imamlık babadan oğula geçen dönemde Fatmanın Gülizar’ın evi en son imam Amid Ali’nin evidir. Evin bulunduğu yere İMAMIN KIRAN deniyor.
Enson imam Amid Ali’nin oğlu olmamış. İki evlilik yapmış. 7 tane kızı olmuş.Bu kızların en küçüğü Fatma imiş.

İmam ölünce köy bir süre imamsız kalmış. Köylüler, Görele-Çanakcı’dan köyde imamlık yapacak birini bulmuşlar. İmama yer yurt vermişler. İmam köye yerleşmiş.

Günümüzde İMAMLI SÜLALESİ dediğimiz soyadı TURAN olanlar bu imamın sülalesidir.

  Melik Molla  
  Kara Hasan  
  Molla Mehmet  
  Çocukları; Tufan, Ali (Şahin)  
   

Ali

(Şahin)

   
    Çocukları     
Mustafa, Mehmet, Ali Osman, Yusuf, Hüseyin, Hasan, Kamil, Şaban

Molla Mustafa eşi piyadu kızı

Çocukları; Ali, Abdurrahman, Mehmet, Zekiye (Karasan Tufan eşi)

         

Mehmet (Şahinoğlu)

Mehmet (Şahinu), Mineş (Pancar Ömer eşi)

         

Ali Osman 

Hanife ( İmamın Mehmet eşi), Fadime (Çerkez Yakup eşi)

         

Hüseyin (İmamın İsin)

Yakup (Çerkez Yakup)

         

Hasan (İmamın Hasan)

Ali (deli Ali)

         
    Molla Mustafa  eşi Piyadu kızı   
    Çocukları     
 Ali, Abdurrahman, Mehmet, Zekiye (Karasan Tufan eşi)    

İmamın Mehmet

     
  Mehmet  eşi Hanife eşi Hava  

Çocukları ; Hanife’den çocukları: Mustafa, Muhammet,

Hava’dan çocukları;Seniye, Nurettin, Sabahattin, Mehmet, Aslan

       
  Ahmet Mustafa Muhammet  
 
  Nurettin Sabahattin Mehmet Aslan
Mustafa
         
  Mustafa   eşi Fatma  
  Çocukları; Şenay, Nuray, Ahmet, Erdem  
       
  Ahmet   Erdem eşi Sevim
       
        Eymen
Muhammet
       
  Muhammet   eşi Emine   
     
  İlker İnan Duygu  
         
Nurettin
     
Nurettin Nurettin   eşi Esma  
Çocukları: Serdar (Fazlı) , Feryal
 
  eşi Şükran Serdar Feryal eşi Orhan
 
    Cenk Ramazan  Baki   
         
  Nurettin ailesinin fotografları-Feryal gönderdi
   
   
boksör  gulizar_esma Aikido hocası Aikido hocası Nurettin lisede

kolordu 1.si Nurettin Serdar-Fatma Serdar(fazlı)   
Sabahattin
       
  Sabahattin   eşi Türkan  
         
    Gökhan Burcu  
         
         
         
Mehmet
       
  Mehmet   eşi Ayten  
         
  Zeynep Bahar Hakan  
         
Aslan
   
  Aslan    eşi Rengin  
  Çocukları; Derya, Alaeddin, Ezgi  
   
  Derya Alaeddin Ezgi   
     
  Derya     yaş günü  
         

AYBATTI’NIN GÖLGESİ

Okul yılları …Dersimiz çalışma sosyolojisi … Hocamız bize insanların tamamen kaderlerini değiştiren toplumsal bir olaydan bahsediyordu…Göç diyordu…Bırakmak diyordu… Özlemek diyordu topraklarını… …Hemen hemen hepimizin bir göç hikayesi ve göçe konu bir köyü vardı…Yanlız bir arkadaşımız benim köyüm yok dedi…Nasıl yani dedim içimden…Bir insanın köyünün olamıyacağı olasılığı o ana kadar hiç aklıma gelmemişti…İçim burkuldu bir an…Farkettim ki insanın köyü kökleriymiş…Köklerinden filizlenirmiş insan…Bir an vicdan azabı duydum…Çünkü her köye getirilmemizde oflayıp puflardık…

Haziranın ortaları yazın başlangıcı…Kulaklarımızda bir ses ”Trabzon yolcusu kalmasın.” Harem Otogarında valiz sürüklüyoruz… Kanberoğlu Turizm ve memleket sevdalısı anne baba işbirliği…Bir bakmışız Aybattı Mahallesindeyiz… için direnirdik… Çünkü evimiz köyün en ıssız mahallesindeydi… Aybattı Mahallesi… Her zaman gölgeli… Ve Her zaman yanlız…Issızlığı dinsin diye yapılmış üçbeş ev…Kara taştan alt katı ahırdan oluşan iki katlı eski bir köy eviydi evimiz…Evin içi iki bölümden oluşuyordu…Tahta üstü denilen bir kısım …Bu kısmın üzerinde ahıra açılan bir kapak…Aksırsa, Tıskırsa,inek gaz kaçırsa olduğu gibi ses evin içinde… Her akşam Babannem ineklerini bu kapaktan aşağı sarkıttığı yal kazanı ile beslerdi…İkinci bölüm yerüstü denilen kısım…Önceleri topraktı buzemin daha sonrasındabir çok insan beton dökerek bu kısmı kapatmışlar… İçerinin loşluğunun aydınlığa uyanan gözleri gibi pencereleri… Yeşil boyalı ,ahşap parmaklıklı… Yıllar geçtikçe anladım ki bu ev canlıydı…İçinde yaşayanların ruhunu taşıyordu…Yokluktan ekmek çıkaran insanların öyküsüne çatı olmuş bu ev,korkularına kapı olmuş,aydınlıklarına pencere olmuş bu ev…

Bir de binbir kokusu vardı bu evin…İçeri girdiğiniz gibi, dışı iyice kara ateşten kararmış kara kazanın kokusu, bakırdan bakraçların, güğümlerin kokusu, yaz akşamları uzun sırıklarla açılan çatmadan içeri sızan ıslak çimen kokusu…Usul usul esen rüzgarların fındık dallarından, lahana yapraklarından ve hatta ahırın önündeki kemire yığınından topladığı o koku… Ve toprağın kokusu…Çok tuhaf manzaranın içindeyken bu büyüyü farketmiyorsunuz…Ne zaman ki dışında kalıyorsunuz manzaranın ve derin bir özlem…Özlediğinizde anlıyorsunuz bir toprağa sahip olmanın değerini…

Çok güzel tatiller geçirmişim aslında Babannem ve Dedemle…Zavallı dedem ben sıkılmayayım diye bana sürekli tahta yontururdu…Sevgiyle bakardı gözleri bana ve abime…Dedemle bazen yaramazlık yapardık…Tabi babannemin hışmından kurtulmak ne mümkün…Yoğurdu mayalardı…Biz Dedemle kaymağını çalardık …Süzme peynir yapardı ah yazık deyip kapının önündeki kediye atardık…Kadın bize inek teslim ederdi…Gider komşunun bahçesinden küfür kıyamet alırdı…Hava Ana derdik biz ona … o küçük ama bir o kadar güçlü bir kadın…Çok severdim ikisinide… Hava Anam kedilerden fazla hoşlanmazdı ancak onlarıda asla aç bırakmazdı…Hiç unutmam bir gün kediye süzme peynir yerine vermiş ekmekli yoğurt …Tabi bizim mırnav hiç beğenir mi…Dedem alıştırmış onu her gün süzme peynire çökeleğe…Burun kıvırıyor bizim mırnav…Hava Anam o kadar sinirlendi ki kediye…Daha külek kadar oldu kafan mı demeler…Beğenmediysen git Acağan Mıstanın Lokantasına mı demeler…Sana sürekli peynir mi yapacağım demeler…Hala dün gibi aklımda Hava Anamın kediyle çekişmeleri…

Sevgiyle anıyorum onları…Aybattının gölgesinde yaşayan ve onun gölgesinde hikayelerini tamamlayan insanları…

Feryal Çakmak

     Diğer YAZIları için; Türkelli Yazılar-Yazarlar bakınız.  

 Feryal’in baba evi kapısı