Oğuz’da El Sanatları

Türkelli köylüsünün eli beceriklidir./Em.Öğrt. Şakir Sağlam

Bu nedenle el sanatları bakımından hayli ustalarımız vardır. Marangozluk ve taş işçiliğinde olduğu gibi soğuk demircilikte de ustalarımız yetişmiştir.

Bu alanın getirisi geçinecek düzeyde olmadığından ve sanayinin gelişmesi ile ortadan kalkmıştır.

Bakırcılık:

Hasan Karakoç’un bakır kalaycı atelyes
Bir süre oğlu Hüseyin sürdürdü.

Soğuk Demircilik 

Neler yapılmaktaydı?

Bu aletleri müze sayfamızda görünümlerini verdik: BAKINIZ

Bunların başında köylünün kullandığı bağ bahçe işlerindeki alet ve araçlar.
Ev içinde kullandığımız kap kacaklar.

orak
girinti Kazim Topal elinde
el kantarı
av tüfeği

 Fabrikasyon silahların tamirini yapacak kadar ustaydılar.

Mehmet Sağlam atelyesi/Ahmet Hafız evinin önündedir

Atelyelerden biri de Ahmet Hafızın oğlu Mehmet Sağlam’a aitti. Biz de çalışmıştık, av tüfeği yapımına başlamıştık bu atelyede. Sonrasında Mehmet Usta yurt dışına gitti ya yaşamını Almanya yollarında verdi.

Sepetçilik

Sepetçilik, önemli zanaatlarımızdandır.

Gelir getiren bir meslektir.Taşıma işlerimiz için gereklidir. Neredeyse her şeyimizi sepetlerle taşırız. Çeşitli boylarda üretilir. Boylarına ve kullanıldığı işlere göre adları vardır: Gıdık, sepet, harar, el sepeti, üzüm sepeti,…

Günümüzde hediyecilik, süslemecilik ve çevre düzenlemede  kullanılmaktadır.

Hüseyin Tohumluk sepet örüyor

Özlerin hazırlanışı:

Araç ve gereçleri: Bıçak, testere ve kırebi; özü kesmek ve yontmak için gereklidir. Kestane ve fındık fideleri öz yapımında kullanılır.. Sepetin dört elemanı vardır; bağcık, direk, çubuk ve massif (ahşap). Bağcık bizim köyde dırmaçtan yapılır. Direk sepetin iskeletidir, biraz kalın yontulur. Çubuklar iskeleti saracağından dönecek esneklikte, ince tutulur. Massif (ahşap) ise taban ya da ağız kısmında kullanılacağından, yerine göre kesilir. Her ağaçtan kesilebilir.

Öz hazırlama için fındıklık ya da kestane ormanına gidilir. Ortalama 2 metre boyunda, baş parmak kalınlığında (biraz daha kalın da olur) kestane ve fındık çubukları – fideleri kırebi ile kesilir. Kurumadan öz çıkarılmalıdır. Kurursa, çatlar kırılır, öz çıkarılamaz. Kesilen fidenin kalın tarafından özün ne kadar kalın olmasını istiyorsak o derinlikte çentik açılır. Fide bükülerek çentik yerinden yarılmaya çalışılır. Biraz açılınca arasına parmak sokularak ( yoksa öz kırılır) yarılması sürdürülür. Öz çıkarma işi bitirilince sıra özlerin ustanın dizi üzerinde bıçakla yontulmasına gelir. Bir elde bıçak iyice yatırılarak ve sabit olarak diz üzerinde tutulur. Öz tutan öteki el, bıçağın altından geçirdiği özü kendine doğru çeker. Bu yeni başlayanlar için çok zordur. Bir sürü öz kaybeder ama zamanla düzelir.

Direk ve çubuk sayısı yeterince hazırlanır. Suda bırakılarak örmeye uygun yumuşaklığa gelmesi gerekir. Zaman kazanmak için akşamdan geniş bir kabın içine (köyde çeşmenin altına) suda bırakılır. Direk olacak özler ise, sepetin yüksekliğinden biraz uzun olarak ayarlanır. Direklerin sayısı tek olarak belirlenir. Örneğin 11. Tek olursa, örme sırasında çubuklar bir kez dolanıp aynı yere gelince, örülenlerin altından geçer

sırtta yük taşıma sepeti
üzüm toplama sepeti

Buradaki sorun, ülkenin sermayedarlarının ülke içine yatırım yapmayıp, al-satçılığı seçmeleridir. Oysa Andolu insanı becerisini yine Anadoluy’a vermeye hazırdı. Kentleşme sürecini hızlandırarak köyleri zayıf duruma düşürünce el sanatlarının sonu geldi. Köy ürünlerinin fiyatlarını yok seviyesine indirerek bu sürece katkı verdi. İnsanlar karın tokluğuna kentlere uçtular.

Zanaat bitti…GÖÇ BAŞLADI…2014 yılı hala göçüyoruz.

Hızarcılık: Kereste, tahta ve benzeri ev yapımında kullanılan her malzemeyi biçerlerdi. Ustalar çok zor bir işi sürdürüyorlardı. İki ustanın uyumu gerekiyordu. Çok kişi yapamazdı. Ama çalışırlarken ne keyifli olurlardı. Türküler, fıkralar…

 Kemençe yapımı köyümüzde gelişmedi. Çalanlar çoktu. Buna karşın kemençelerini dışardan alırlardı.

Burada bir sorundan söz etmek yerinde olur kanısındayız.

Artık su azalıyor ve dünyada ısı yükseliyor. Suyun azalmasının nedenlerinden biri de, su kaynaklarını su şirketleri ele geçirdi. Artık derelere su akmıyor. Doğal olaylar zaten iyice sorun. Denizi büyük şirketlerin atıkları kirletiyor. Öyleyse bize düşen önemli iş ise fide dikimi. Sepet yapanlar kestikleri fide sayısının iki katı fide dikmeli ki, öz kesme zamanı fide bulabilelim.FİDE DİKELİM” KAMPANYALARI ÜRETMELİ!

Bu konuda Em.Öğrt. Hasan Hüsyin Algan çok çalıştı. Sağ olsun. Tek tek zor, birlikte çalışmalıyız.

…………………………Bir alıntı yazı veriyoruz:

Sepetçiliğin Tarihi

Her Anadolu ailesinin işine yarayan bir zanaattır.

Sepetçilik taş devrinden beri icra edilen bir zanaat. Ancak taş devrinden bugüne ulaşmış herhangi bir sepet kalıntısı yok. Çünkü sepet yapımında kullanılan malzemeler organik olduğundan çabucak çürüyüp gidiyor, bu sebeple de arkeologlar sepetçiliğin gerçek tarihini belirlemekte oldukça güçlük çekiyorlar.

Diğer taraftan kuru kumlar, iyi bir muhafaza teşkil ettiğinden Amerika’da yapılan araştırmalarda, M.Ö. 9 bin ila 7 bin yılları arasında yapılmış örgü sepet kalıntıları bulunmuş. Bu da, sepetin cilalı taş devrinden önce var olduğunu ortaya koyuyor. Mısır ve Irak’ta da M.Ö. 5270 – 4630 yılları arasında yapılmış sepet kalıntıları bulunmuş.
Bu dönemlerinde sepetçilik, çömlekçilikle birlikte yürütülmüş. Bu yüzden de kazılarda ele geçirilen sepetler çamur veya kille sıvalı. Sebebi ise sepetleri su geçirmez hale getirmek ve su taşımada kullanmak. Bu gibi durumlarda sepetler çürüyüp gitmiş, ama içini kaplayan kil tabakası sepetin biçimini alarak sağlam şekilde kalmış. Avrupa’da bulunan en eski sepetler de M.Ö. 2500 yıllarına ait. İsviçre’de göl evlerinin bulunduğu bölgelerde ele geçirilmiş.

Şimdi ise yılların yorgun ama usta elleri, belki son defadan bir önceki kez yapıyorlar sepetlerini. Ustalarından öğrendikleri zanaatın kuşaktan kuşağa devamına, hiç umutla bakmıyor bu ustalar. Büyük ihtimalle kendileri noktalayacaklar mesleklerini. Zira şimdinin çocukları artık babalarının yanında yetişmiyor. Onlar okuyor, mühendis, teknisyen, doktor oldular, olacaklar. Akışı durdurulamayan tarihin kendi kendine galibiyeti bu.

(Bu yazıyı Türkiye’nin öteki ucundan aldık. KAYNAK:Bursa’da Durhasan Köyü-Mustafa DOĞRU)