Bıçak Sırtındaki Hayatlar

Bu bir internet romanı./ Uğur İpek

  1. Sayfaya kadar geldiğim ve konusu bizim yöremizde geçen “Bıçak sırtındaki Hayatlar” isimli bir roman yazıyorum. Romanı internet üzerinden sayfa sayfa yayınlıyorum. Bugüne kadar binlerce kez tıklandı.

Konusu özetle:

imkansız bir sevgiyle birbirine bağlanan iki gencin hüzün dolu aşkları penceresinden, Karadeniz insanının fırtınalı ve bir o kadar zorlu yaşamı, gelenekleri ve kültüründen kesitler yer almaktadır.

Bu romanda geçen olaylar bazılarına yaşanmış gibi gelebilir. Esinlenme vardır ancak isimler ve olayların büyük bir kısmı hayal ürünüdür. Yaşadıklarıma, duyduklarıma ve hayal ettiklerime yer vermeye çalıştım.

Romanın kahramanlarından biri olan Ufuk biraz kendimden esinlendiğim bir karakter. Babası Vehbi ise rahmetli babam Fehmi’den esintiler taşıyor.

Romanın 56. Sayfasında yer alanlar aslında Ordu’da babamla birlikte bire bir yaşadığım , beni çok etkileyen ve aklımdan hiç çıkmayan gerçek bir olaydan alıntıdır.

Babam Fehmi, şu an herkesin her yaz gittiği Kadırga’nın bizim köyün olması için, padişahın verdiği yayla fermanını Topkapı Sarayı arşivlerinden bulup çıkarmış ve yayla davasının seyrini köyümüzün lehine çevirmeyi başarmış ve son noktanın konulmasına öncülük etmiştir. Romanın sayfalarında bu konu ile ilgili yaşanan olayları da okuyabilirsiniz.

Ayrıca 1989 yılında yayınlanmış Abant’ta Hüzün isimli bir şiir kitabımda da var. Bu kitabımda yer alan ve daha sonraki yıllarda yazılmış şiirlerimin tamamına yakın kısmını ve romanın yayınlanmış sayfalarını aşağıdaki linklerden okuyup gelişmeleri de takip edebilirsiniz.

https://www.facebook.com/siirveroman/

Aşağıda sağ başta babam ve hemen önünde ben. Fotoğraf 1966 yılında babamın öğretmenlik yaptığı Belenören köyünde çekilmiştir.

Bıçak Sırtındaki Hayatlar

Bıçak Sırtındaki Hayatlar – 56. Sayfa


Aynı Saatler
Ordu

Vehbi, Köy Enstitüsünden mezun olmuş idealist bir öğretmendi. Yıllarca Anadolu’nun değişik yörelerinde köylülerin öğretmeni, eğitmeni, veterineri, doktoru olmuştu. Ordu’ya geldikten sonra müfettiş kurslarını tamamlamış ve ilköğretim müfettişi olarak görev yapmaya başlamıştı. Fatsa, Aybastı, Gölköy, Mesudiye arasında sürekli mekik dokuyor ve çocuklara daha iyi eğitim verilmesi için elinden geldiğince katkı sağlamaya çabalıyordu.
Kurduğu sıcak ilişkiler ve dostane yaklaşımları sayesinde çevresinde çok sevilen, sayılan birisi olmuştu.
Zaman zaman durgun ve masmavi ama çoğunlukla da dalgalı ve boz bulanık Karadenizi kuşbakışı gören evleri, limanın hemen üstündeydi. Boş zamanlarında oğlu Ufuk’u da alarak balık tutmaya giderdi.

O gün de erkenden baba oğul beraberce balık tutmaya gitmişlerdi. Her zaman olduğu gibi limanın ucundaki demirden babalara oturup, oltalarını denize sallandırmışlardı.
“Neden tişortunu çekiştiriyorsun pantolonun üzerine doğru?” Diye sordu Vehbi denizin maviliğine dalmış oğluna. Oniki yaşının son günlerini yaşayan Ufuk babasının sorusuyla maviliklerden sıyrılıp limana döndü.
“Hiç.. Şey..” Lafları ağzında geveledi.
“Nasıl hiç? Dikkatimi çekti, sabahtan beri sürekli pantolonun üzerine çekiyorsun tişortunu.”
Ufuk daha fazla saklayamadan itiraf etmek zorunda kaldı.
“Pantolonumdaki yama gözükmesin diye baba.”
“Bu muydu bütün sorun? Çekiştirmeyi bırak artık. Ne olmuş pantolonun yamalı diye. En azından kir, pas ve yırtık içinde değil.”
“Ondan değil baba, yamalı diye utanıyorum. Koskoca müfettişin oğlu yamalı pantolonla dolaşır mı hiç?” Ufuk’un gözleri dolmak üzereydi. Dokunsalar ağlayacaktı.
“Oğlum sen neden utanıyorsun. Utanacak birileri varsa onlarda bizi bu duruma düşürerek, yamalı pantolon giydirenlerdir. Sen başını dik tut. Bunda utanacak birşey yok. O yamalı pantolonu gururla giymelisin.”
Ufuk, babasının bu sözlerinden sonra tişortunu çekiştirmeyi bıraktı. Elindeki oltayı artık daha farklı bir şevkle denize fırlatmaya başlamıştı.
“Babam ne kadar da doğru söylüyor. Neden utanacakmışım ki? Bunun utancını, bizi bu hale düşürenler taşısın.” Diye düşündü.

Günün sonunda kovalar dolusu balıkla eve döndüler. Anne, balıkları temizledi ve buzdolabının buzluğuna büyük bir özenle yerleştirdi. Evin büyük kızı, buzluktan artan balıkları komşulara dağıttı. Komşularla paylaşım, bereketli balık avlarının sonunda geleneksel hale gelmişti.

Arkası yarın ./…