Aha Çakal

Ayvatlı Mahallesi Anılarımdan./Salih Zeki Uzunboy

1975 yılında baba annem(Vehbi eşi Hacı Hüseyin kızı Hanife) İstanbul a gelmek istemeyince gönüllü olarak köye onun yanına gittim. Aynı yıl içinde babaannem vefat etti. Anne annem (İmamın Abdurrahman’ın eşi Hatsunu Kızı) benim yanımda kal okulu burada bitir deyince onun yanında kalmayı tercih ettim. İkinci yılımda, bir ilkbahar sabahın erken saatlerinde dışarıda tavuklar bağırışıyor içeride kıyamet kopuyordu. Uyku sersemliği içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Hemen pencereden dışarı gözlemlemeye başladım. Mısır tarlasının arasında tavuklar bağırışarak kaçıyor onları kovalayan bir de çakal var.

Anneannem;

“Zeki kalk çabuk tavuklara çakal dalıyor” diye seslendi.

Bir anda yataktan fırladım, atletimin üzerine bir kazak, bir yandan da yarı yamalak giydiğim pantolon ile tahtaüstünden inerken ayağıma çizme geçirmem ve elime baca sırığını alarak dışarı çıkmam bir oldu.

Tarlaya girdiğimde ise çok şaşkındım. Mısırlar diz boyunu geçmiş olduğu için etrafı net olarak göremiyordum. Pencereden bakarken çakal bana küçükcük olarak görünmüş ancak mısırların arasına girince öyle olmadığını daha büyük bir hayvan ile karşılaşacağım izlenimini elde etmiştim.

Bir yandan korkuyor bir yandan da kaybolan seslerin arasında tavukları arıyordum. Bahçenin uzunluğu yaklaşık 100 metre çivarında mısır tarlası son 40 metrelik kısmı da çaylıktı. Mısır tarlasında sadece iz sürerek ve ses çıkararak tepki almaya çalışıyor tavukların yerini belirlemeye çalışıyordum. Ne yazık ki sessizliği sadece ben bozuyordum. Çaylık kısma gelene kadar bir sonuç elde edemedim.

Çakalın ve tavukların çay ocaklarının içinde saklandılar galiba diyerek

Geh bili bili biliii diye tavuklara seslendim.

Yine ses yok.

Galiba çakal da burada, ondan korkuya ses vermiyorlar diye “hoşt” “hoşt” diyerek ayrıca daha garip sesler çıkararak çaylığın arasında dolaşmaya başladım. Bir süre sonra tavukların bir kısmı bağıra bağıra evin yolunu tuttular. Biraz olsun rahatlamıştım. Tavukların büyük çoğunluğu kurtulmuştu.( Bir tanesi korkudan öldü)

Yerin sonuna kadar indim hendek üstünde taze toprak kayması gördüm ve oradan çakalın bir tavuk alarak düştüğünü tahmin ettim. Hendeğin alt kısmı (Sohu gilin) fındıklık idi. Fındıklığa inip takip etmeye karar verdim. En azından tavuğu almışsa yolmaya başlar tüylerinden izini bulurum diye düşünerek gelişi güzel fındıklıkta dolaşıyordum. Hiçbir iz yoktu. Son olarak çukur bir bölgeden ırmagı geçip “Dervişin Çimeni” diye adlandırdığımız bir yer vardı oraya gidip dönecektim.

Çukuru ırmağa kadar indim, çıkarken bir de ne göreyim. Arkası bana dönük olan çakal köpek gibi yere oturmuş Dervişin Çimeninde ören köyünü seyrediyordu. Bir anda karşımda öyle görünce çok heyecanlandım ve arkamda sanki bir sürü insan varmış gibi baca sırığını havaya kaldırarak;

“Aha çakal”

diye ağazımın çıktığı kadar bağırdım. O sesi duyan çakal bana bir baktı, oradan bir kaçtı ki o son görüşüm oldu.

İşin garip tarafı hayvan bana dönüp gelse sırığı atar aynı şekilde ben kaçardım.