Sahi eşit yurttaş mıyız?/Şakir Sağlam
…miz, …miz, miz… diyoruz da, sahiden bizim mi bunca dil, insan, hayvan, dere, taş ve dağ?
Sırasıyla gidelim:
Bu yurtta doğan insanlarız. Köylüsü, esnafı, işadamlarıyla birlikte yaşıyoruz. Seçim oluyor temsilciler seçiliyor. Sonra devlet yönetimine hükümetler geliyor ve yöneticileri seçiyoooor… Buraya kadar sorun yok. Zaten SORUN, soru sorulunca başlıyor.
Zorba devletler soru sorulmasını istemez. Bu devletler çoğunlukla dinci ve ırkçı devletlerdir. Çoğunlukla bu devletlerde sorular çoğalır, çünkü adalet ve hak kavramları yozlaşmıştır, yurttaş hak ve adalet derdindedir. Soru sorar. Soru sormayan bağımsız düşünce ve kişilik kazanamaz. Kültürler, dinler ve kişilikler soru sorarak bağımsızlaşabilmiştir.
Yurdumuzdaki kişilerle EŞİT YURTTAŞ mıyız? Gördünüz mü? İşte soru başladı. İş, ekmek, huzur, eğitim, barınma, ulaşım, sağlık… Sorunlarımızın çözümünde eşit hizmet alabiliyor muyuz? Eşit düzeyde iş kurabiliyor muyuz? Bak bak, sorulara bak! Herkes iş kurabilir mi yurdumuzda? Bu derelerde ve dağlarda dolaşan işadamlarımız bizimle eşit yurttaş mı?
Kişisel fikrim şöyle: Ben diyorum ki; dereler bizim çocukluğumuzdaki oyun oynadığımız, balık tuttuğumuz, yaylalarında-dağlarında buzağı otlattığımız alanlar. Buralara girme, HES YAPMA, MADEN VE TAŞ OCAKLARI KURMA. Girersen benim kültürümü yok edersin. Girme! Israr ve inatla beni duymuyor bile. Hükümet benim isteklerimi yerine getiriyor, yasaları bana göre ayarlıyor, çekil önümden. Sen kimsin? Diyor. Beni anlamayınca, ben O’nu anlıyorum; eşit yurttaş olmadığımızı bana haykırdıkça işler değişiyor. Bu dilin ne anlama geldiğini anlıyorum. ANCAK ONAYLAMIYORUM. Bu dil hakaret dili. Bu dil aşağılama dili. Bu yurt YALNIZCA benimdir, diyen bir dil. Eşit yurttaş değiliz diyen bir dil.
Bakıyorum ki; ben eşit yurttaş değilim. Arkadaşım, akrabam, köylülerim de değil. Eşit yurttaş olmak düşünce ve beklentilerimiz kabul edilmiyor. Ve saflaşma başlıyor. Biz beş, on, yüz, bin oluyoruz. Bu kez karşımıza köylünün çocuklarını dikiyorlar. O köylünün çocuklarına, mermi, gaz, cop sıktırıyorlar. Kime gaz atıyorlar, mermi sıkıyorlar? O köydeki amcalarına, ninelerine!
İşte bööyylee! Gördünüz soru soruya bağlanıyor ve sonuçta işadamları ayak ayak üstüne atıp, köylülerle çocuklarını kavga ettiriyorlar. Kavga etmeyipte bir düşünsek: KİMİN BU DERE VE DAĞLAR? Cevabınız belli aslında? BİZİM!
Burada bir soluk alıp, azıcık deredeki şu taşa oturalım. Suların şırıltılarını, anamızın ninnilerini dinler gibi dinleyelim; sessizce suya bakarak. O dere, neler anlatır bir kere, bin kere, bir bakalım .