Kolbastı Trabzon Kültürü değil

Kolbastı konusunda önce Ansiklopedik bilgi verelim./ Em.Öğrt. Şakir Sağlam

Bir anlatıya göre 1930’lu yıllarda ağaların ve dayıların olduğu bir dönemde ortaya çıkmıştır.O dönemde Trabzon da mağaralar bulunurmuş. Faroz’da, Değirmendere’de, Arafilboyun’da, Boztepe’de. O mağaralarda ağalar dayılar alem yaparlarmış. O dönemde askerlerin kolluk kuvvetleri varmış, kolluk kuvvetleri bu alemlere baskın yaparmış. Alemcilerde basılmayalım diye kapıya erketeler koyarlarmış, gözcüler yani. Erketeler kolluk kuvvetlerini gördüğü an içeri haber getirirlermiş, içerdekilerde haberi aldıklarında seslerini kısarlarmış. Başlarlarmışlar söylemeye kısık sesle

“GELDİLERRRRRRRRRR,

BASTILARRRRRRRRR,

VURDULARRRRRRRRRRRR”.HIRRR!

Kol kuvvetleri böyle baskınlar yaptığı için oyuna kolbastı denildiği iddia edilmektedir. Bununla birlikte Anadolu’nun neredeyse her yerinde Kol oyunu, Kol horonu, Kol havası adlarıyla oynanılan halk oyunlarının varlığı bu tezin bir yakıştırma olduğunu düşündürmektedir.

Bir diğer anlatı ise, Faroz’lu balıkçıların bereketli avlardan sonra düzenledikleri eğlencelerde hoptek adıyla oynanılan sonradan Faroz kesmesi adı verilen oyunun 1970’lerde Erkan Ocaklı’nın okuduğu Kolbastı türküsünden sonra popüler olması üzerinedir. Oyunun en eski adı olan Hoptek kelimesinin kökeni bilinmemekte Slav dilleriyle ilişkili olduğu ileri sürülmektedir

Kolbastı adlı ezgi [Nejat Buhara] tarafından Trabzon’da derlenmiş ve müzik repertuarına Trabzon ezgisi olarak geçmiştir. İlk kolbastı kaydı ise taşplağa Trabzon havalarını da okuyan Göreleli Osman Gökçe tarafından 1943 yılında yapılmış olup bugün bilinen ezgilerin tümünden farklıdır ve hoptek oyununun orjinal kaydesi olması muhtemeldir.

Bununla birlikte Karadeniz’de 9/8 lik kol oyunu havaları, 7/8lik kol horonları, Trabzon’da dereboyu kavaklar, Giresun’da metelik olarak adlandırılan müziklerin tümüyle kolbastı oynanılabilmektedir.
Bugün kolbastı adıyla oynanılan oyun Anadolu’da kol oyunu olarak bilinen oyunlardan hem çok daha hızlı hemde figürsel ve adımlama tekniği açısından farklıdır. Kolbastıda yöreye uygun kürek çekme, yüzme, ağ atma, olta atma, ağ çekme, balık tutma gibi yerli insanların uğraşlarını simgelediği iddia edilen gelişi güzel hareketler vardır. Ama son yıllarda oyunun popülerlik kazanmasıyla daha da hareketli bir hal almıştır. Özellikle Avrupa Türkleri bu oyunu, oyuna yeni hareketler ekleyerek geliştirmişlerdir. Oynaması zevkli, hareketleri komik ama zor, izlemesi keyif veren bir oyun olan kolbastı, son dönemde Trabzonlu üniversite öğrencilerinin Youtube sitesinde yayımlanan klipleri ve 1. Karadeniz Oyunları ile birlikte tanınmaya başlanmıştır. Ayrıca; Trabzon Gençlik Merkezi bünyesinde keşan ve peştemaldan yapılan giysilerle donatılan 30 kişiden oluşan bir grup kurulmuştur. Trabzonspor’lu futbolcularında bazı galibiyetlerin ardından sahada sergiledikleri kolbastı gösterileri de artı olarak bu oyunun yayılmasını sağlamaktadır.

……………………………………………………………..

Sonra bazı bilgiler ve düşüncelere er verelim:

KOLBASTI İNCELENEREK, YERİNE OTURTULMALIDIR…

Gündemdeki oyun, çeşitli savrulmalarla bizimle yaşıyor. Zamanla seviyor, eğleniyor, kimi zaman kavga ediyoruz, bizim oyunumuz- size ne falan diyerek…

Bu tür etkinlikleri iktidarlar da kullanıyorlar, toplumu meşgul ederek. Özellikle medyatik olmasını sağlıyorlar.

Benim dileğim, bu tür kültürlerin araştırmacıları, bilimsel inceleme yaparak bizleri aydınlatmalıdırlar. Elbette bizim de fikirlerimiz olacaktır. Ama bilimsel olmadığından, basit tartışmalar olarak kalacaklardır.

Örneğin, Merak ettiklerim şunlardır:

  • İsteyen istediği oyunu oynasın, ama yöresini ve o kültürün ne olduğunu da öğrenmesin mi ?
  • Halk oyunu, halkların zenginliğidir. Halkları biri birine bağlar, kaynaştırır, kavga ettirmez. Bu kavga ne o zaman ?
  • Karadeniz oyunlarında ellerin avucu yukarı gelerek oynanan yöre var mıdır ?
  • İçanadolu müziği ile oynanan kolbastı oyunu, karadeniz müziği ile neden oynanmaz ?
  • Kolbastı oyunu Karadeniz yöresindeki halk oyunlarına zarar verir mi, bu gidişle yoksa netleşir mi ?
  • Balıkçıların sevinçlerindeki figürler ile sarhoşların figürlerini karıştırararak, arabesk bir oyun çıkaranları incelemeler ortaya koyabilecek mi ? Bu araştırmaları yapma cesareti gösterebilecekler olacak mı ?
  • Karadeniz yöresinde oynanan geleneksel oyunlardaki motif, hareket, ritm, figür, giysiler güncellenerek kolbastıya transfer olması nasıl bir gelişim gösterecek, kimlerin rantına / kazancına dönüşecek ?

Kolbastı/Şakir Sağlam

Yazmayı sürdürürüz. Bu alandaki sömürüyü de yazalım ki, Karadeniz Halk Oyunları yaşasın…

Daha sonra da bu konuda başka bazı düşüncelere yer verelim:

Siyasetten sıkılanlar için Kolbastı dansı.

Belli ki önümüzdeki iki hafta kıran kırana bir seçim mücadelesi ile geçecek. Evde siyaset, gazetede siyaset, televizyonda siyaset, meydanda siyaset; nereye baksanız siyaset. Bu ortamda belki de arada sırada siyaset dışı konulara değinmekte yarar var.

Televizyonlarda görüyorum; gençler Kolbastı oynuyor. Kimi buna balıkçı dansı diyor, kimi başka bir köken anlatıyor. Hatta Trabzon’la Giresun, “Kolbastı aslında kimindir?” diye tatlı bir kültürel tartışmaya girmiş. Keşke Türkiye’deki her tartışma böyle danslara, şarkılara sahip çıkma konusunda olsa.


Ekranlarda Kolbastı oyununun kökenini açıklayanları duydukça bu konuya ben de katılıp ufak bir katkı yapmak istedim. Çünkü 1960’lı yıllarda Trabzon’da Kolbastı havasını öğrenmiştim ve sazda sık sık da çalardım. Bu oyun havası, sazın pes perdelerinde sakin bir ritmle başlar. Giderek tiz perdelere iner ve ritmi hızlanır. Heyecanlı, telaşlı, bir havaya bürünür. Daha sonra yine rahatlar ve pes perdelerdeki monoton melodisine geri döner.

Bunun çok eğlenceli bir hikâyesi var.

Eskiden kabadayılar bazı gizli yerlere sığınarak, “kol” denilen zaptiyelerin gözünden uzak biçimde esrar içermiş.
Kapıya da “erkete” denilen bir gözcü oturturlarmış. Bu erkete kucağına sazı alarak pes perdedeki sakin, yavaş melodiyi çalar dururmuş. Ama ileriden bir “kol”un geldiğini görür görmez sazın tiz perdelerine iner, büyük bir acele ve telaşla içeridekilere “kol geliyor!” haberini iletirmiş. Bu telaşlı melodiyi duyan kabadayılar derhal sigaralarını söndürür esrarı saklarlarmış. Daha sonra tehlikenin geçtiği de yine sazın pes perdelerine dönülerek haber verilirmiş.

Bu hikâyeyi ve melodiyi ilk duyduğumda çok hoşuma gitmişti. Müzik yoluyla işaretleşmenin tek örneği olarak düşünmüştüm. Yıllar boyunca, hikâyesini de anlatarak çaldığım bu “şifreli” parçanın herkesi eğlendirdiğini gördüm.

Şimdi oyun havasının bu biçimiyle ilgili ufak bir not düşeyim dedim. Belki parçanın birkaç kökeni vardır ama benim kırk yıl önce Trabzon’da ögrendiğim biçimi bu.

Zaten “Kolbastı resmi sitesi”de buna benzer bir kökeni aktarıyor.


Biliyorsunuz, Osmanlı’da inzibatı sağlamak için sokaklarda “kol gezme” adeti vardı. “Karakol”, “kolluk kuvvetleri” deyimleri de böyle türemiştir. 1972’de derlediğim “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” adlı Karadeniz parçasının bir dizesinde “Bir yanımı sardı müfreze kolu” denilmektedir. Bu oyunun havasının adı da “Kolbastı” olduğuna göre mutlaka bir zaptiye baskınıyla ilişkili olmalı diye düşünüyorum.

Neyse bütün bunlar ayrıntı.

Gençlerin neşeyle, yeni koreografik eklemelerle çılgınca dansetmelerini izlemek güzel.

Anadolu 21. yüzyılda kendini keşfetme macerasını sürdürüyor.

Zülfü LİVANELİ

……………………………………

Bir ileti var, bakınız ne diyor:

selam hocam.

kolbastı hakında düşüncelerine aynen sana katılıyorum. bugünkü haliyle oynanan oyununun, kolbastıyla yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok.ben bu oyunun orjinalını,15 sene önce, bu gün 55-60yaşlarında olan bir arkadaş gurubunu oynarlarken gördüm. eskiden içkiçilerin sarhoş, sarhoş oynamaya çalıştıkları fakat ayakta zor durabilen bu kişilerin ancak sendeliyerek saga sola yalpalayarak oynayabildiklerini anlatmaya çalışıyor. figürlerinde ve hareketlerinden de anlaşılıyor zaten. 27 mAYIS 2009

Nihat Algan